MANA 3.Kitap 46.Kısım

...

MANA 3.Kitap 46.Kısım

İmparator Xoba,
“Kesinlikle, kesinlikle haklısınız…
Sizinle birlikte aynı galaksiler federasyonunda bulunmaktan büyük mutluluk duyacağız ve sizden öğreneceğimiz çok şey var, lütfen bizi bu konuda ihmal etmeyin” dedi.

Sonrasında Kraliçe Eli’ye selam verdiler ve sayın imparatoriçem konu öyle bir noktaya geldi ki size hoş geldiniz deyip sizi misafir edemedik…”

Kraliçe Eli,
“Emin olun ben de dün akşama kadar böyle bir şeyin farkında değildim.
Canlı Cevahir bize de dün akşam söyledi ve bugün sabah buraya geldik.
Ben de çoğu şeyi ilk defa sizinle birlikte gördüm ve yaşadım” diye cevap verdi.

İmparator Xoba,
“Bir yarışmacı daha var ve onun seviyesini ölçemiyoruz, o da mı bir Xiu?” diye sordu

Mert tebessüm etti ve
“Hayır onun farklı bir takım güçlü özellikleri var.

Fakat o bir Xiulian uygulayıcısı değil ve Xiu da değil…

İsmi Ayşe.
Arkadaşımız maddeler üzerinde oynayabiliyor.
Moleküller üzerinde oynayabiliyor.
Bazı şeyleri hızlandırıp, bazı şeyleri yavaşlatıp, bazen katalizör olarak kendi gücünü ortaya koyabiliyor.
Sizin on yüz yıllarca uğraşıp elde ettiğiniz iksirleri o birkaç saat içerisinde elde edebiliyor.” dedi

İmparator Xoba,
“Mert Bey yanlış anlamayın fakat Ayşe bizim için hepinizden daha önemli…
Bu konuda o kadar çok problemimiz var ki kendisinden yardım isteyebilir miyiz?” diye sordu.

Mert,
“Onun bonservisi sayın Kraliçemde.
Bonservis dediğimiz, belki bilmeyenler vardır bir sporcunun çalışma sözleşmesi.

Yani Ayşe, Kraliçe Eli ile birlikte çalışmak üzere birbirlerine söz verdiler ve anlaştılar.
Bu konuda eğer Ayşe’den bir şey isteyecekseniz, önce Kraliçe Eli’den izin almanız gerekiyor.” dedi ve tekrar tebessüm ederek,
“Sanırım yarışmamız bitti, biz izinlerinizi isteyelim” dedi.
Bu başarıyla birlikte Bazira’ya geri döndüler.

Yine coşkulu bir kalabalık…
Alkışlar eşliğinde yapılan tezahüratlar ve imrenilecek bir sevgi seli ile karşılandılar.

Fakat Mert dostlarının ondan çekindiklerini hissetti.

Elbette tek parmağı ile kara göktaşı demirinden bir dağı yok etmişti, bu nedenle korkuyorlardı.
Korku duymayanlar ise temkinli davranıyorlardı.

Mert,
“Dostlarım benden çekindiğinizi ve temkinli davrandığınızı görüyorum…
Her ne kadar gerek yok desem de haklısınız.

Beni biber gibi düşünün…
Benden hoşlananlar ve dostluğumdan zevk alanlar için çok hoş bir tadım var.

Benden hoşlanmayanlar ve birlikteliğimden zevk almayanlar için ise gerçekten acı verici bir tadım var.

Buradaki herkes dostluğundan hoşlandığım arkadaşlarım.
Eminim ki bu hoşlanma karşılıksız değil.
Bilakis karşılıklı bir dostluk ve hoşlanma söz konusu.

O nedenle lütfen bendeki güçten çekinmeyin.
Çünkü o güç bugüne kadar neden hiç ortaya çıkmadı onu bir düşünün.

Her şeyden önce, evet bende o izlediğiniz güç fazlasıyla mevcut…

Hatta gördüğünüzden ötesi ve fazlası da mevcut.
Ancak rahat olun tamamen kontrolüm altında ve ben istemediğim sürece tamamen uykuda.
Yani önceki Mert neyse şu anki Mert de sizin için ondan ibaret.

Neden siz korkuyorsunuz?
Düşmanlarımız korksun…
Bize bir hareket yapmadan önce önceden iki kere düşünüyorlardı, şimdi 100.000 kere düşünmek zorundalar.”

Mert'in bu rahatlatıcı ve sevecen sözleri herkesi yumuşatmıştı ve gelip ona sarılarak tebrik etmeye başladılar.
Biraz önceki korku ve tedirginlikten eser kalmamıştı.

Ebru yanına yaklaştı ve
“Mert sana korkmadan dokunabilir miyim?” diyerek bir kahkaha attı.

Sonra da parmağı ile onu ittire ittire duvara kadar götürdü ve sırtının duvara yaslanmasına sebep oldu.
Mert Ebru'nun karşısında korku içerisinde duvara yaslanmıştı.

Ebru kalabalığa döndü ve
“Hiç korkmayın, onun ipleri benim elimde…
En ufak bir yanlışında onun canına okurum, merak etmeyin” dedi ve bir kahkaha daha attı.

Mert panik atağın bulaşıcı olup olmadığını düşündü.
Çünkü biraz önce Ebru'nun hiddetli hiddetli ona parmak vuruşundan ufak da olsa bir panik atak yaşamıştı.

Sonrasında herkes gülüşmeler ve kahkahalar içerisinde birbiriyle kucaklaşmaya devam etti ve sonrasında Mert,
“Hiç kimse de demiyor ki bu çocuk o kadar emek sarf etti, yoruldu, bir bardak çay verelim.
Sabahtan beri hiçbir şey yemeden galaksiden galaksiye dolaştı, ona bir tabak su böreği verelim.
Ve böylece biz de dostumuzu düşmanımızı öğrenmiş oluyoruz” dedi.

Ebru Safinaz’a dönerek,
“Safinaz durum ciddi, çay ve su böreği paniği var…
Derhal ilgilen, masayı donat…
Yoksa ben bile bu çaysız ve aç kalmış adamla baş edemem” dedi.
Sonrasında bir kahkaha daha attı.

Safinaz olayı zaten öğrenmişti.
Artık bir şey söylenmesine fırsat vermeden masayı donatıyor, çayı hazır ediyor, su böreği başta olmak üzere pek çok lezzetli kahvaltılıklar ve mangalda et türü yiyecekler ortaya koyuyordu.

Yine öyle yapmıştı ve Ebru’ya,
“Ecem ben Mert Bey'in nazına niyazına alıştım artık…
O ya da siz söylemeden önce sofrayı hazırlamıştım.
Mert Bey lütfen buyurun, sofra hazır sizi bekliyor.” dedi

Mert gülümseyerek,
“İşte gerçek dost sensin Safinaz, ne varsa senden var, sen benim can dostumsun” dedi ve ona doğru dişlerini göstererek yürümeye başladı.

Safinaz'ın dişlere karşı zaten büyük bir fobisi vardı ve şaka değil gerçekten korkuyordu.

Mert'in dişlerini göstererek kendisine doğru geldiğini görünce bir an paniğe kapıldı ve bağıra bağıra
“Ecem kurtar beni, Mert Bey beni ısırmaya geliyor” diye bağırarak Ebru'nun arkasına kaçarak saklandı.

Ebru dejavu türünden tekrarlanan bu olay karşısında yine gözyaşları içinde kahkaha atıyor ve karnını tutuyordu.

Tüm kalabalık olayın neşesine aynı kahkahalara eşlik ediyorlar ve Safinaz ufaktan ufaktan kafasını Ebru'nun arkasından çıkartarak Mert’e bakıyordu.

Mert Safinaz’a,
“Güzelim korkma, seni asla bu şekilde korkutmak için yapmadım o diş gösterme hareketini.

Bilemiyorum fakat sana olan sevgimi nasıl göstereceğimi kestiremediğimden bir anda o şekilde davranmış bulundum ve seni korkuttuğum için gerçekten üzgünüm.
Hadi çık Ebru'nun arkasından korkacak bir şey yok” dedi.

Safinaz Ebru'nun arkasından ürkek bir şekilde çıktı ve
“Teşekkür ederim Mert Bey, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim” diyerek panik atağından kurtulmaya çalıştı.

Mert daha fazla konuşmanın sıkıntı vereceğini hissettiğinden hiç konuşmadan, kraliçe eli ve Ayşe'ye döndü ve
“Ekip sofra hazır, siz de açsınız, hadi gelin iki lokma bir şey yiyelim.
Sonrasında halen işimiz bitmemiş durumda, mecburen moladan sonra gaza basmaya devam edecek bu kaptanlar” dedi.

Kraliçe Eli ve Ayşe de gelmişti.
Mert kalabalığa bakarak,
“Dostlarım lütfen, sofra herkesin sofrası, aç olan lütfen buyursun” diyerek herkesi davet etti.

Başta Asaf Hoca olmak üzere Zeynep Hanım hemen sofraya oturdular, peşinden de diğer aç olanlar teker teker oturmaya başladılar.

Asaf Hoca,
“Mert evladım öyle bir gergin ortam vardı ki orada…
Biz seyrederken burada zaten kilo verdik.
O nedenle bu sofrada bizim de hakkımız var.” dedi

Ayrıca seni tebrik ediyorum, dünya canlı izledi ve oradan da büyük tezahürat var sana.
Oradaki durumu çok büyük bir nezaketle ve büyük bir ustalıkla yönettin.
Herkesle dost olarak konuştun ve oradan da dost olarak ayrıldın.
Bu durumda federasyonumuza katılmayan tek bir bölge kaldı.”

Kraliçe Eli, Ebru kızım, Safinaz’ım ve Raz Perinin karanlık bölgeye gidiş macerasının sonrasında, sanıyorum bu sayfayı kapatacağız.

Elbette ki bizde ne defterler ne kitaplar ne de sayfalar bitmez…
Yine birçok şeyle karşılaşacağız ve yine birçok şeyle uğraşacağız…
Fakat ne olursa olsun en azından bu kitabın son sayfasını bu karşılaşmadan sonra kapatıp rafa koyacağız.

Arkadaşlar lütfen herkes konuşursa burada aç olanlar iyice perişan olacaklar.
O nedenle lütfen yemeklerimizi yiyelim.
Ondan sonra herkes biraz doymaya başladıktan sonra, konuşmalara ara ara devam ederiz” dedi.

Gerçekten de herkeste bir açlık vardı ve Safinaz sürekli takviye yapmasına rağmen masadaki yiyecekler birbiri ardına tükeniyordu.

Bir süre sonra herkesin karnı doymuş, yüzü güler bir vaziyette birbirlerine tebessüm ediyorlardı.

Safinaz tabii ki Ebru’dan artanların peşindeydi…

Az sonra Raz Peri gelerek,
“Zeynep abla bizim doğaüstü istihbarat ağımız tamamlandı ve ilk raporları da bugün aldım.
Herhangi bir aksi durum söz konusu değil, sizde durum nasıl?” diye sordu.

Zeynep Hanım,
“Raz bizde de her şey tamamlandı.
Ben de ilk raporları dün aldım fakat bu hengamede seninle hiç konuşmaya fırsat bulamadım.
Ancak bende de herhangi bir olağanüstü durum söz konusu değil.
Bu inşallah fırtına önce sessizlik değil, gerçekten de iyi bir işarettir.” dedi

Raz Peri,
“Ecem yarın yıldızların pozisyonu uygun duruma gelecekmiş.
Yani karanlık bölgenin kapısı açılacak.

O nedenle dünya saatine göre konuşursak, akşam 4-5 gibi bizim karanlık bölgeye giriş yapmamız gerekiyor.

Siz buna son paragraf dediniz ama yarın sabah perilerin evrendeki ihtiyarlarından oluşan konsey bizi kahvaltıya bekliyor.

Ecem haddim değil fakat çok güzel plan yapmanız gerekiyor.
Bu ihtiyarlarla sizin mutlaka görüşmeyi başlatmanız ve sonrasında talimatlar vererek bu işi uygun kişilere devretmeniz gerekecek.

Çünkü karanlık bölgeye hem beni hem de Safinaz’ı götüreceksiniz.
Burada bunların başında kim kalacak Ecem?” diye sordu.

Mert söze girerek,
“Ebru sen panik atağa geçmeden ben bu konuyu daha önce düşündüğümü ifade ederek planımı söyleyeyim.

Elbette ki Eceleri olarak senin bu görüşmeyi başlatman ve kahvaltıda onlara eşlik etmen şart.

Fakat daha sonraki teknik konularda bir Ece'nin orada bulunması gerekmiyor.
Hatta orada bulunman sakıncalı çünkü rahat konuşamazlar.

MANA 3.Kitap 47.Kısım için tıkla..

...