ELA 1.Kitap 29.Kısım

...

ELA 1.Kitap 29.Kısım

Her ne kadar ilim bilim henüz bunları algılayıp açıklayacak noktaya gelmemiş olsa da böyle bir şey var mı?
En azından kabullenmek zorundayız.
Çünkü aksini ispat edemiyoruz ve kesin olarak da var diyemiyoruz.
O zaman en azından bir geçici kabullenme içerisine girmek zorundayız.

Şimdi bu pisişik enerji yani Ruh enerjisi eğer belirli bir oranda yükselmişse...
Mesela sendeki Ruh işte bu pisişik enerjinin belirli bir formattaki hali ve enerjiler içerisinde yüksek bir orana sahip hali.

E diyeceksin ki daha nereye gidiyoruz?
Daha şuraya gidiyoruz.
Şu önümüzde duran masa...
Onda da bir enerjiler bütünü mevcut ve bu enerjiler bütünlüğün içerisinde belli bir oranda psişik enerji de var.

Ama bu pisişik enerji miktarı oranı azdan da az.
O nedenle masa moleküler olarak hareket halindeyse bile bir canlı gibi hareket halinde değil.

Ama sonuçta kendi içinde bunun bir hareketi mevcut ve bir Ruha da sahip.

O nedenle bu masaya onun bir canlı olduğunu ve bize bir canlı olarak hizmet ettiğini bilerek, o bilinç içerisinde bize ettiği hizmetten dolayı şükranlarımızı ifade edecek şekilde tebessüm ederek teşekkür etmek zorundayız.

Şimdi konu oraya buraya gidiyor ama olay senin giymediğin gömleğindi.
Gömleğinde de bir pissişik enerji, bir Ruh var.
İşte bu gömleğin Ruhu her ne kadar insanın ruhu gibi bilinçli, akıl sahibi bir Ruh olacak potansiyele sahip değilse de sonuçta onun da bir Ruhu var mı? Var.

E sen bu gömleği aldın, 3 senedir orada yatıyor.
Bu Ruha sahip bir varlık kapalı bir yerde 3 sene hapsedilse...
Hem de sebebini bilmediği bir şekilde hapsedilse...
Üzülür mü? Tabii ki üzülür.

Bu üzüntünün devam etmesi neye sebep olur?
İşte o varlığın Ruhunun sana karşı kararmasına sebep olur.

Şimdi dikkat ettiyseniz sadece varlık diyorum.
Canlı varlık demiyorum.
Canlı olabilmesi için, bizimle doğrudan ya da dolaylı bir etkileşimin içerisinde olması gerekiyor.

Onda bir Ruh vardı...
Oldu sana karanlık bir Ruh.
"Karanlık Ruh olur mu ya" demeyin.
Bakın Allah Tin Suresinde ne diyor.

////////////////////////////////

Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvîm.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ.
Summe radednâhu esfele sâfilîn.
ُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ.

Yani biz Sizin Ruhunuzu nefesimizden yarattık ve ona nefis dedik.
Bu nefsinizi cehennemin 100. derinliğindeki aşşağıların aşşağısındaki katmana indirdik.
Bu 100. derinlik çukuruna korkudan zebaniler giremiyor...

Allah'ı tanıyıp anlayarak Ahsen-i Takvim olun istedik.
Ahsen-i Takvim de cennetin 100. katında bulunan Firdevs tepesinin zirvesindeki bir yaylanın ismi.
Oraya çıkmaya meleklerin gücü yetmiyor.
Ama insanların gayretleri ile oraya çıkmaya müsadeleri var.

////////////////////////////////

Uğursuzluk ya da lanet dediğimiz şey de işte böyle ortaya çıkıyor.

Sen o dolaptan bir şeyler alıp giydikçe, o küskün gömlek sana beddua etmese bile gönül koyuyor.
Böylece senin üzerinde negatif elektrik birikmeye başlıyor.
E sadece ondan değil...
Orada giymediğin ayakkabıdan da gelen negatif elektrik...
oradan buradan şuradan derken üzerinde birçok negatif elektrik biriktirmeye başlıyorsun.
Negatif elektrik diyorum ama bunu anlatabilmek için öyle diyorum.
Aslında bu çok farklı bir olay

Ve bu kadar uğursuzluğu üzerine alırsan ne olur?
Lanetlenmiş gibi olursun.

Elbette ki her ne kadar işin rast gitse de üzerinde taşıdığın bu negatif uğursuz lanet sebebiyle birtakım aksilikler yaşarsın.

O zaman ne yapıyoruz?
İşte bu kullanmadığımız eşyalarımızı önce bir temizliyoruz, güzelce ütülüyoruz, paketliyoruz ve onları alıp, sevip, üzerlerine giyecek ihtiyaç sahiplerine hediye ediyoruz.

Belki de şu anda fiyatı binlerce lira olan, gardrobunda uzun zamandır hiç giymediğin bir manton vardır.
Ve bu artık sana kem gözle bakan bir hale gelmiştir.
İşte onu güzelce temizleyip birisine hediye edersen, sana teşekkür ve hayır duası edecektir.

Onun verdiğin kişi onu almaya gücü yetmeyen bir kişi olduğu için mutlu olacak ve de severek giyecektir.
İşte bu eskilerin yaptırdığı gibi bir çeşme yaptırma, oradan su içenlerin hayır duasını alma olayı gibi, onu verdiğin kişi giydikçe oradan sana dolaylı bir hayır duası gelmeye devam edecek.

Ha diyorsan ki ben onu 3 senedir giymesem de onun modası tekrar geleceği için saklıyorum ve o zaman giyeceğim.
O zaman da o tür eşyalara arada sırada dokunarak, sen benimsin ve seni sonra giyeceğim diyeceksin.

Yeni nesil pek umursamıyor fakat eskilerin bahar temizliği dedikleri bir olayı vardı.
Bahar temizliğinde dip köşe temizlik yaparlardı.
Halen günümüzde bunu sürdürenler de var elbette.

İşte bu bahar temizliği her ne kadar gerçekten de temizlik amacı ile yapılsa da aslında başka da bir amacı vardı.
O da tahmin ettiğiniz gibi vitrinde süs gibi durup kullanılmayan eşyaları temizleyip, onlarla temasa geçip, onları sevip okşayıp gönüllerini almak amaçlıydı.
Sadece vitrin de değil.
Her evde kullanılmayan seccadeler, tespihler, bakır eşyalar vs gibi pek çok şey var.

Allah Âl-i İmrân Suresi 92. Ayette ne diyor?.
Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz.
Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.

Hatta hadis-i Şerif’te ne buyuruyor sevgili peygamberimiz...
"Sevdiklerinizden infak edin, Allah'ın kalbini böyle kazanırsınız." buyuruyor

Tabii ben kelimeleri birtakım farklılaştırmalarla söylüyorum.
Hadisi şerif tamamen böyle değil.
Ben olayın akışına göre şekillendirip söyledim.
Fakat işin aslı böyle.
Sevdiklerinizden infak edin ne demek?.
Yani artık giymediğin eski gömleğini, eski mantoyu verdiğin gibi, severek giydiğin bazı şeylerden bile ihtiyaç sahiplerine verebilmeni istiyor.
Maddi durumun iyiyse kendine alırken, aldığın şeyi alamayacak sevdiklerine de benzerlerinden alıp hediye etmeni söylüyor.

Böyle yaptığın takdirde evdeki eşyaların hepsi senin için uğurlu eşyalar, sana kem gözle bakmayan hayır duası eden eşyalar, işte Feng şui dedikleri olayın gerçekte aslı da bir bakıma bu

Elbette ki Feng şui çok farklı bir şey...
Ama ben böyle algıladığım olaylar için böyle olduğunu düşünerek söylüyorum.

Burcu Hanım o zaman ne yapıyoruz?
Eşyalarımızı toplarken, bu tür eşyaları ayırıyoruz.
Hatta bu olayı bizim anlattığımız gibi değil de daha bir hafifletilmiş, kafa yormayacak bir şekilde annemize de anlatıyoruz, babamıza da anlatıyoruz, çok derine inmeden bahsediyoruz ve onların da bunu yapmalarını ve de böyle pırıl pırıl hayır duaları içerisinde yaşamalarını umuyoruz.

Evet Peri dostlarım...
Bu söylediklerimiz her ne kadar insanlar için söylenmiş bir söz gibi olsa da sizin de özellerinizin ve buna benzer durumlarınızın olduğunu biliyorum.
Siz de farkındasınız, lütfen bu hassasiyeti hep birlikte gösterelim ve yaşayalım. dedi

O an kraliçe Eli belirerek,
Ela sen ne yaptın?
Bizi perişan ettin...
Biz göya olayların perde arkasını bilen varlıklar olarak yaşıyoruz.
Fakat sen hani derler ya 40.000 hicap perdesi...
Bütün perdeleri kaldırdın.
Bize farklı farklı perdelerin arkasında farklı farklı şeyler olduğunu gösterdin.

Biz gerçekten yaşıyor muyuz bilemiyorum...

Fakat bu bize ders olsun...
Biz demek ki gerçekten daha derin düşünmeye Özen göstermeliyiz.

Kendim adına ve tüm Periler adına sana sonsuz teşekkürler ediyorum.
Bizi biraz önce Burcu’ya söylediğin gibi bir yerden aldın ve üst levele taşıdın.
Bütün Periler şu anda bunu düşünüyorlar ve ne yapacaklarını şaşırmış vaziyetteler.

Çok teşekkür ediyor ve ben yine kayboluyorum. dedi ve ayrıldı

Burcu,
Ela sen şimdi gömleğin ruhu olduğunu söyledin...
Bak buraları anladım.
Anlamadığım için soruyorum zannetme.
Başka bir şey soracağım...

Ya bu Ruh dediğimiz olayı biz anlayamıyoruz ki nasıl sorsam.

Ela,
Burcu sakin ol zaten ayet var...
"Habibim Sana Ruhtan sorarlarsa de ki Ruh Rabbinin emrindedir." ayeti var

Yani bunları bileceğiz fakat gerekmedikçe bu detaylarla vakit kaybetmeyeceğiz.
Çünkü o kadar uzun bir yol var ki...
Ööyle her gördüğümüzün önünde durup da düşünürsek...
Bize temel şablonlar lazım.
O şablonlar elimize geçer ve bizde oturursa...
Biz artık bundan sonraki şeyleri teker teker incelemek yerine, o şablonlarla gözlemleyerek, yerine oturtturarak devam edebiliriz ve yolumuzu hızlı bir şekilde alırız.

"Şimdi sorunu sor bakalım." dedi

Burcu.
Ya şimdi diğer gezegenlerde canlı var mı yok mu diye araştırıyorlar.
Fakat sen bunu anlatınca ben nasıl söyleyeyim oraya saplandım kaldım.

"Mars'ta hayat var mı yok mu diyorlar fakat senin anlattığına göre Mars’taki her şeyin bir ruhu var." dedi

Ela,
Burcu’cuğum bak şimdi Mars’taki her şeyin ruhu var ve ben sana şöyle söyleyeceğim.
Allah nazar etmezse yani o şeye bakıp o şeyle ilgilenmezse o şey yok olur.
Demek ki her şey onun nazarına tabi ve bütün ruhlarına nazar ediyor.
Fakat şöyle de bir durum da var.
Akıllı ruh dediğimiz yani bizim bizde olan ruh gibi akıllı, aklı olan ruh her şeyde mevcut değil.
Her şeyde mevcut değil ama eğer bir yerde bu mevcut değilse o yer de yok oluyor.

Yani Mars’ta illaki Allah'ın nazar edeceği bir akıllı ruh mevcuttur.
Yani Mars’ta hayat var mı?
Evet var ama bunu kör şablonlarla ararsak, bir körün manzarayı izlediği gibi sadece bize anlatılanlardan yola çıkarak birtakım sonuçlara varırız.

Biz Mars’ta hayat var mı derken, kendimiz gibi insanları arıyoruz.
Halbuki Mars’taki filanca tepenin üzerindeki o farklı ufak taşın ruhu olduğunu söyledik.
Bu ruh akıllı bir ruhsa, elbette bir canlı var ve akıllı bir ruh var.
Yani Allah'ın nazar edeceği bir ruh var.
nerede var?.
İşte o gördüğün tepedeki küçük farklı taşta var...
Yani Mars’taki canlı ve de akıllı varlık küçük bir kaya olabilir, bir akarsu olabilir, akmayan bir su olabilir...

Ne çok yani dedim be arkadaş.
Fakat siz bu yanileri çok katlı integraldeki parantezler gibi düşünün lütfen.
İntegralde kabuk metodundaki gibi soya soya çekirdeğe ulaşacaz inşallah.

Her gezegenin, her yıldızın mutlaka ki üzerinde akıllı ruha sahip bir varlık mevcuttur.
Bunu kabullenmek zorundayız.

Ha biz bunlarla ilişki kurabilir miyiz?
İlişkiye geçebilir miyiz?
Bunlarla konuşup dertleşebilir miyiz?
Soru sorup cevap alabilir miyiz?
Tüm bunlar tamamen gelecek zamanın bize ne getireceği ile alakalı konular.

Her şeyden önce, her şey Allah'ın iznine taabi.
Böyle bir şeye ne zaman izin verilirse o zaman gerçekleşecektir ve ne kadarına izin verilirse de o kadarı gerçekleşecektir.

Yani Allah cimri olduğu için bir şeyi böyle damla damla vermiyor.
Bu henüz hazır olmadığın için...
Seni patlatmamak için...
Böyle ufaktan ufaktan, alıştıra alıştıra, hazmettire hazmettire verdiğinden dolayı böyle.

Do you understand me?

Anladın mı ben Burcuuuuu.
Sanırım sorunun da cevabını aldın.
Bu sana bir şablon olsun.
Buna benzer soruların hepsinin şablonu da bu zaten.

Burcu,
Teşekkür ederim Ela...
Gerçekten benim için bir ömür boyunca anlayamayacağım şeyleri bir lokmada anlattın.
Yani ben bir saat önceki Burcu değilim artık...

Ela,
E zaten bununla ilgili de sevgili peygamberimizin bir sözü var.
"Bir önceki vakti bir sonraki vaktine müsavi olan, yani eşit olan bizden değildir." diyor

Bi yani parantezi daha açacak olursak, Yani müsavi olmak eşit olmak manasında.
Önceki senlen sonraki sen aynı isen yerinde sayıyorsun demektir.

Oysa sen sürekli gelişmek zorundasın.
Sürekli adapte olmak, yeniliklere uyum sağlamak zorundasın.
Bunlardan dersler ve şablonlar çıkartarak anlayışını geliştirmek zorundasın.

İnsanlar niye beyinlerinin yüzde üçünü kullanıyorlar.
Yok ne bileyim Einstein %7'sini, normal insanlar % üçünü kullanıyor.
Falan filan olayları var.

İşte bu şablonlarla olayları algılamalar neticesinde, kullanılan beyin hücrelerinin sayısı da artarsa, elbette ki beyinde kullanılan yüzde de artacaktır.
E bu artışın bize ne faydası olacak?
Her şeyden önce bir kere insan olacaksın.
Sonra ne olacak?
E bazı şeyler bazı şeylerle şablon oluyorsa, bazı şeylerde bazı şeylere şablon olacak.
Yani ne demek istiyorum?
Anlama ve algılama yeteneğin artacak.
Böylece bir sonraki perdenin arkasını görebilirsin.
Ama iş orada bitmiyor ki...
Ne diyor?
40.000 hicap perdesi var diyor.
Sonrakinin sonrakini, sonrakini, sonrakini, böyle böyle pek çok olayın derinlemesine ve gerçekliğine doğru gideceksin.
İşte hakikat dediğimiz de böyle bir şey.
Son perdeyi kaldırıp da son noktaya ulaşınca hakikate varmış oluyorsun.
Ve de bil ki hiçbir doğru bildiğin şey gerçek doğru değil.
O sadece senin doğrun.

ELA 1.Kitap 30.Kısım için tıkla..

...