Hırçın Kız 1.Kitap 11.Kısım

Hırçın Kız 1.Kitap 11.Kısım
Yavaşça yukarı doğrularak, cebindeki anahtarı alıp deliğe soktu ve çevirdi.
O anda çıkan gıcırtılı seslerden, o anahtarın çevrilmesiyle bir mekanizmanın tetiklendiği anlaşılıyordu.
Epeyce bir sesten sonra, ses kesildi ve semih ayağının altında beliren zemini hissetti.
Aynı zamanda kuyunun diğer taşları da hareketlenerek farklı seviyelerde yerlerinden çıkmaya başladılar ve yukarıdakilerin aşağı inebilmesi için bir merdivene dönüştüler.
Ondan sonra da merdivenin diğer tarafındaki taşlar, içe doğru hareketlenmek suretiyle bir kapı şeklini aldılar.
Artık bulundukları yer bir kuyu değil, bilinmeyen bir yere açılan bir kapının gizli girişi oluvermişti.
Aykız ve Halil temkinli bir şekilde, oluşan merdivenden aşağı inerlerken, Semih de yeni geçitten içeri girmeye hazırlanıyordu.
Ancak içerisi son derece karanlıktı ve neyle karşılaşacakları da belirsizdi.
Tüm bu belirsizliklere rağmen, Semih mesleği ile düşünerek yapıyı analiz ediyor ve kafasında oturtma gayreti içerisindeydi.
Az ileri baktığında, duvarda bir meşale gördü.
Büyük İskender'in düğüm hikayesi geldi aklına...
Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir.
Bu kişi kağnısıyla kente giren yoksul bir köylü, Midas'ın babası, Gordios olur.
Gordios, kral ilan edildikten sonra öküz arabasını Frig tanrısı Sabazios tapınağına adar.
Araba kızılcık dallarından bir düğümle tapınağa bağlanmıştır ve bu düğümü çözecek kişinin Asya'nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir.
Büyük İskender, Gordion'a geldiğinde (MÖ 334) düğümü çözmeye çalışır ama başaramaz.
Sabrı tükenince öfkeyle kılıcını çekip düğümü keser.
Bu ipi kesmemiz lazım diye düşünürken, bıçağı hatırladı ve onunla ipi kesti.
İp kesildiği an kapak sert bir hareketle açılırken, çakmak taşı gibi bir şey çaktı ve meşale alevlendi.
Artık bir ışıkları vardı.
Meşaleyi alan Semih ilerlemeye başladı.
İlk görüntüye göre, zemin aşağı doğru meyilliydi ve yol bir minare merdiveni gibi döne döne iniyordu.
O inmeye devam ederken, Aykız ve Halil’in peşinden geldiklerini gördü.
Sonrasında arkalarında açılan mekanizmanın ters işleyerek, gizli girişin eskisi gibi bir kuyuya dönüştüğünü hissettiren mekanik sesleri dinledi.
Artık içerideydiler ve geri dönüş yolları da kapanmıştı.
Neredeydiler, nereye gidiyorlardı?
Tüm bu soruların şimdilik bir cevabı yoktu ve düşünmenin de dolayısıyla bir anlamı yoktu.
O halde aynen devam edilmeliydi ve Semih de aynen öyle yaptı.
Tahminen döne döne bir yüz metre kadar falan inmişlerdi ki, yol bitti.
- “Hadi bakalım yeni bir bilmece” dedi arkadakilere dönerek Semih.
Fakat neyse ki bilmece falan çözmeye gerek kalmadan, yolun bittiği yerde bir kapı açılıverdi.
Kapının açılmasıyla birlikte, karanlığa alışmış olan gözleri kamaştı.
İnanılacak gibi değildi ama yerin bu kadar altında olmalarına rağmen, gökyüzü ve güneş görünüyordu.
Tedirgin adımlarla ilerlediler ve ilerde Çınar Dede’nin kendilerine el sallayarak çağırdığını gördüler.
Köy kahvesi masasına benzer bir masa ve aynı şekilde, tahta sandalye üzerinde oturuyordu Çınar Dede.
Karşısında da ağaç kütüklerine oturmuş tanımadığı on bir genç vardı.
Karşıda üç tane oturulacak ağaç kütüğünden boş tabure vardı ve Çınar Dede işaret ederek,
- “Sizler de oturun” dedi.
Fakat bir dakika,
Neyse önce oturun ve sonrasında kısa bir tanışma yapayım herkes için.
- “Buradaki arkadaşlarınız da bugün geldi.
Ama sizin gibi kuyudan değil holding asansörü ile indiler buraya” diyerek hoş bir kahkaha attı Çınar Dede.
-“Semih ’cim ne yapayım seninle uğraşmaktan hoşlanıyorum be evladım,
benim de tabiatım bu” dedi ve bir kez daha güldü.
Semih şöyle bir geçmişi düşündü ve evet dedesi hiçbir işi kolay yoldan yapmasına izin vermemişti.
Tavuklara ilk yem vereceği zaman, dedesi bir tabak darıyı teker teker tarttırmış ve normalden ağır olanları ayırıp vermemesini istemişti.
Daha sonra da gülerek onları tavuklara kendisi vermiş ve
-“o da darı, bu da darı pek âlemsin hepsini tarttın Semih” demişti.
Fakat Semih bir şeyi çok iyi anlamıştı ki;
dedesi her ne yaparsa yapsın ve sonrasında şaka yaptığını söyleyerek gülse bile,
Her hareketinin bir anlamı vardı.
Zaten yem verme meselesini incelediğinde de, iri darıları yaşlı ve yumurtadan kesilmiş tavukların tarafına, sanki onlara eksik oldukları şeyden dolayı kızgın olmadığını söylemek istercesine, minnet dolu bir ikram olarak attığını anlamıştı.
-“Sen dedemsin, ne yaparsan yap bâşım kösüm üstüne dede ’cim” dedi ve boş bir yere geçerek oturdu.
Aykız ve Halil de boş yerlere oturduktan sonra, Çınar Dede tanıştırma faslına geçti...
Sıradan tanıştırmaya başladı.
-“Derde kızım çok uyanıktır.
Ona karşı dikkatli olun” dedi gülümseyerek.
(Hûş der-Dem // Her nefesin farkında olmak tecellisi var onda.)
-“ Nazar kızım, çok utangaç ve daima başı önündedir.
Onu utandırmayın sakın.”
(Nazar ber-Kadem // Bakışını kendi adımlarına yöneltmek tecellisi var onda.)
-“Sefer oğlum çok sıkılgandır ve durduğu yerde duramaz.
Sizi her daim ilerlemeniz için zorlayacaktır. Ona karşı anlayışlı olun.”
(Sefer der-Vatan // Dünyada sefer halinde olmak tecellisi var onda.)
-“Ercüment oğlum nasıl diyorsunuz, biraz anti sosyaldir ve kolay ilişki kuramaz.
Onu siz içinize katacaksınız.”
(Halvet der-Encümen // Halk içindeyken de Hak ile olmak tecellisi var onda.)
-“Yâde kızım inceleyicidir ve her şeyde ve her harekette bir neden arar.
Onun durumunu da garip bulmayacaksınız.”
(Yâd-kerd // Daima Allah’ı hatırlamak tecellisi var onda.)
-“Maksut oğlum kendini hiç önemsemez
ama siz onu önemseyecek ve hakkını vereceksiniz.”
(Bâz-geşt // Allah’a dönmek tecellisi var onda.)
-“Nigâr kızım melankoliktir.
Her daim kalbini dinler ve kalbinin sahibini bir gün bulmanın peşindedir.
Onu garipsemeyecek ve öylece kabulleneceksiniz.”
(Nigâh-dâşt // Teveccühü gözetmek tecellisi var onda.)
-“Yadigâr kızım Allah iyiliğini versin, son derece dalgın ve bir o kadar da sakardır.
Onu da koruyup kollayacaksınız.”
(Yâd-daşt // Zikir halini korumak tecellisi var onda.)
-“Vâkıf oğlum ânı yaşar.
Ne geçmişin ve ne de geleceğin önemi yoktur onda.
Onu da idare edecek olan gene sizlersiniz.”
(Vukûf-i Zamânî // Zamana vâkıf olmak tecellisi var onda.)
-“Adem oğlumun sayılarla arası iyidir.
Dünyadaki sayılı matematikçilerle boy ölçüşür.”
(Vukûf-i Adedî // Zikirde sayıya riayet etmek tecellisi var onda.)
-“Hande kızımın hisleri ve önsezileri çok kuvvetlidir.
O bir şey diyorsa dinlemenizi öneririm.”
(Vukûf-i Kalbî // Kalbin hallerini bilmek tecellisi var onda.)
