Hırçın Kız 1.Kitap 3.Kısım

...

Hırçın Kız 1.Kitap 3.Kısım

Ancak, bu duygusunu Semih bey ile paylaşamadı.

Çünkü Semih gözlerini yummuş ve tüm yorgunluklardan bitap bir vaziyette uyuyordu.

İçinden;
- "aman aman uyusun, bir de bu trafik için bana; o ne, bu ne, şu ne... Diye sormasından iyidir" diye düşündü.

El frenini çekerek arabayı stop ettirirken, öndeki kamyonete fazla yaklaştığı için kendine biraz kızdı.

Ancak söylemese de olaylardan o da fazlasıyla yorulmuştu ve hata yapması normaldi.

"İnşallah bu hatamdan dolayı bir sorun yaşamayız" diye düşündü.

Sonra inşallah dediğimiz her zaman, sonucun istediğimiz şekilde gerçekleşmediğini düşündü.

Sonrasında da, ben neden bu kadar kötü düşünüyorum, bende de mi Sema hala gibi evham ve panik atak başlıyor acaba, diye düşündü.

Düşünmeyi bırakmaya çalıştıkça, daha çok kötü şey geliyordu aklına.

Bunun üzerine korku ile titrediğini hissetti ve;
- "birkaç gün izin almalıyım...
Yoksa benim sonum da Sema hala gibi olacak" diye mırıldandı.

Bunalmaya başlamıştı ki, ileride trafiğin hareketlendiğini gördü.

- "Oh sonunda gidebileceğiz" dedi.

Trafik açılmış ve ilerliyordu ancak, onların şeridi olduğu yerde duruyordu.

Kafasını iyice sola doğru çıkartarak ön tarafa baktığında, öndeki kamyonetin önünün boş olduğunu fark etti.

O zaman bu kamyonet neden hareket etmiyordu?

Semih Bey’i uyandırmaya çekindiğinden kornaya basamıyordu ki, arkadakiler de olayı fark etmişler ve sinirli sinirli kornaya basıyorlardı.

Kamyonetin arkasından çıkmayı denedi ancak, fazla dibine girmişti kamyonetin ve o hareket etmedikçe çıkması imkânsızdı.

Çaresizlik içinde araçtan indi ve öndeki kamyonette ne gibi bir sorun olduğunu anlamak üzere öne doğru yürüdü.

Allah'tan tüm gürültüye rağmen Semih Bey uyanmamış ve uyuyordu.

Kamyonetin şoför kapısına vardığında şoförün yerinde olmadığını gördü...

Arkadaki araç sahiplerine dönerek;
- "Bu ne sorumsuzluk nereye gitmiş bu adam şimdi" diye, aracın içinde kimsenin olmadığını anlatmaya çalıştı.

Herkes sinirlenmişti ve arabalarından inmeye başlamışlardı ki, kamyonetin şoförü koşarak geldi.

Anlaşıldığı kadarıyla, yolun kenarındaki benzinciye, lavabo ihtiyacı için gitmişti.

Tam aracına binip ilerleyecekti ki, arka araçtan bir kadın kafasını camdan çıkartarak;
- "iki dakika kıçını tutamadın mı, bunca insan seni beklemek zorunda mı bu sıcakta, bu ne terbiyesizlik, ailenden hiç mi terbiye görmedin..." diye bağırdı.

Halil'in bir anda dejavu hakkında bildiği ne varsa gözünün önünden geçti.

Bu hemen hemen sabahki olayı patlatan sözlerle aynıydı ve yine tam olayın ortasındaydılar.

Yine aynı şekilde kaçabilmeleri de imkânsızdı.

Öndeki şoförün bu söz üzerine ne yapacağına bakmak için o tarafa döndüğünde, bir an çenesinin ağlama şekli alarak, yutkunmayı zorlaştırıcı şekilde büküldüğünü hissetti.

Öndeki kamyonetin şoförü sabahki olayın başrol oyuncusu olan Aykız'dan başkası değildi.

Tanrı'ya yakarış içeren pek çok şarkı sözü geçti aklından.

İyice ağlamaklı bir hal alıyordu ki Aykız'ın;
- "Sana terbiyeyi öğretirdim ama dua et ki, acelem var ve balıklar güneşten yumuşamaya başladı" dediğini duydu.

Ve kamyonete binerek kapısını çarparak kapattı. Halil birden gevşediğini hissetti ve az önceki sıkıntıdan tırnaklarını eline batırdığını, bu gevşemenin sonunda duyduğu acıyla fark etti.

- "Her türlü acıya razıyım, yeter ki kazasız belasız ofise varalım." dedi kendi kendine.

Kamyonetin çalışma sesiyle kendine geliverdi bir anda.

Kamyonetin tekerlerinden önce küçük bir cıyırtı sesi geldi...

Ve filmleri aratmayacak kadar sert bir kalkış ile sanki arkadan laf sokanlara cevap verircesine, hareket etti kamyonet.

O sert kalkış başladı başlamasına ama bir sorun vardı.

Üst üste dizilmiş on sekiz balık kasası...

Bu sert kalkışa ayak uyduramayarak...

Arkadaki üstü açık spor arabanın...

Halik arabanın içi balık dolmuş, kasalar arabanın her tarafını çizmiş vaziyeti görüyor ancak, girdiği şokun etkisiyle ağzından hiç bir sözcük çıkamıyordu.

Sadece kuyruğuna basılmış yavru kediden çıkabilecek bir ses tonuyla ağlıyordu ki;
- "imdat, imdat bu ahtapot beni takip ediyor, biri beni bu ahtapottan kurtarsın" diye feryat eden Semih'in sesiyle kendine geldi.

Aynı ahtapot yine Semih'in kafasının üstündeydi.

Allah'tan Semih'in yüzüne sürdüğü onca pudra ve kremler nedeniyle, bu defa vantuzlarını ona yapıştıramamıştı.

Olayın öncesini uyuduğu için bilmeyen Semih, bir anda arabadan kendini dışarı atarak yolun yanına ulaştı.

Halil ne yapacağını bilmez bir halde, refleks olarak arabayı az ilerlemiş olan kamyonetin arkasından çıkartarak, yolun kenarına çekti.

Arka taraftakilerin bağırtıları o kadar yükselmişti ki, Aykız da kamyonetini hiç bir şey düşünmeden yolun kenarına çekti.

Yolda devrilmiş sandıklar ve ortalığa saçılmış balıklar olduğu halde, bin bir küfür ile arkadakiler hareket edip gitmişlerdi.

Biraz sonra şoktan çıkan Semih, olayı kavramış ve Aykız'ın kamyonetine doğru hareketlenmişti ki, Halil araya girerek;

- "daha ne kadar olaya dayanabilirim bilmiyorum Semih Bey...

Ne olursunuz her ne olduysa unutun ve devam edelim" dedi.

Ancak Semih, önüne geçilemeyecek şekilde zıvanadan çıkmış bir haldeydi ve Aykız'a;

- "tüm bunların hesabını tek tek vereceksin" diye bağırıyordu.

Aykız evdeki değerli vazoyu kırmış kedi gibi utana sıkıla arabadan indi.

Ve o da bugün onca yaşadığı şeyin stresiyle, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Bir yandan da; - "Anneciğim, anneciğim beni neden bu kadar talihsiz doğurdun...

Ben seni bu hasta halinde, biraz daha rahat ettirmek için, bir kızın asla yapmayacağı bunca işi severek ve şükrederek yaparken...

Bu talihsizlik niye anneciğim" diyor ve hıçkırıklar içinde, katıla katıla ağlamasını sürdürüyordu.

Semih bağırmak için elini kaldırmıştı ki, o hıçkırıklı ağlayışın karşısında, önce tüm sorunlar, sonra kendisi ve sonunda da her ne varsa eridi ve yok olup gitti sanki.

Sadece Aykız'ı görüyordu ve onun talihsizliğine kahrederek hıçkırığa boğulmasını.

Halil Semih'in ağzından;
- "ağlama! Ne olur ağlama!" kelimelerinin döküldüğünü duydu.

Semih o esnada ilerlemiş ve mendilini çıkartarak Aykız'a uzatmıştı.

Aykız kimin verdiğine bakmadan, mendili aldı ve o hıçkırığı içinden söküp atarcasına mendile sümkürerek ağlamasını kesti ve mendili tekrar Semih'e uzattı.

O mendilin tekrar içi dolu bir şekilde kendisine uzatıldığını gördüğünde, Semih'in gözlerinin her biri ceviz büyüklüğüne ulaştı.

Olayı şok ötesi bir şekilde izleyen Halil, milli takım kalecisine taş çıkartır bir atlayışla, mendili kaparak ilerdeki çimenliğin içine düştü.

Halil'in o atlayışı herkesi kendine getirmişti.

Semih Aykız'a; - "şimdi herkes yoluna gidiyor... Ancak al bu kartımı ve yarın bana gel, bu olayın hesabını mutlaka sormalıyım senden" dedi.

Öyle dedi ve kartı da verdi ancak bir anda pişman oldu.

Ya bu kız ofise geldiğinde olaylar zinciri orada da devam ederse ne yapacaktı.

- "Yok, yok öyle olmamalı, Halil sen O'nun adresini al ve yarın biz oraya gidelim.

Bu kız bizim oraya gelse ne olacak?

Orada da en fazla ağlayacak.

Benim bu kızın patronuyla görüşmem gerekir" dedi.

Halil yalvarır gözlerle, ne olur uzatma yaz şuraya adresini ve telefonunu dercesine kâğıt, kalemi Aykız'a uzattı.

Aykız da yorulmuştu ve söz söyleyecek hali kalmamıştı.

Kâğıda bilgilerini yazıp uzattıktan sonra yola dökülenleri toplamaya gitti.

Semih Halil'e dönerek; - "Ben şu ilerdeki otelin saunasına giriyorum.
Sen eve dön ve hem üzerini hem de arabayı değiştirdikten sonra, bana temiz takım alıp orada beni bul" dedi.

- "Bu arabayı da temizlemeye ver...

ama orada üç gün kalsın ve bu zaman içinde günde iki defa yıkasınlar, anca çıkar bu koku arabadan" dedi.

Semih otele doğru ilerlerken yolda o yorgunluğuna rağmen tüm gayretiyle çalışan Aykız'ı seyretti.

Hırçın Kız 1.Kitap 4.Kısım için tıkla..

...