Hırçın Kız 1.Kitap 7.Kısım

...

Hırçın Kız 1.Kitap 7.Kısım

Bu esnada mutfaktan, nefes alan her canlıyı heyecanlandıracak kadar hoş kokular geliyordu.

Geçirdiği olayın da etkisiyle kurt gibi acıkmıştı Semih.

Semih'in yemek kokusundan duyduğu hazzı hisseden Tayfun Reis;
- "Yemek kokusunu aldığında, konuşmayı bırakırsan beklemeye dayanamazsın.

Söyle bakalım kimlerdensin?" diye sordu Semih'e Tayfun Reis.

Semih aile büyüklerini tanıttığında Tayfun Reis dev bir kahkaha atarak;
- "Dünya ne kadar küçük demek sen bizim Çınar Eşref'in torunusun" dedi.

Annesinden dinlemişti, dedesinin bir kan kardeşi vardı ve ona kol kanat gerdiği onca insan nedeniyle, çınar Eşref diye lâkap takmış ve ismi olan Eşref yerine Çınar diye seslenirdi.

Semih de şaşırmıştı, dedesinin kan kardeşi ile bu olaylar sonunda karşılaşmıştı.

Peş peşe yaşanan tüm bu olaylar, Semih'e açlığını unutturmuştu ki tam o esnada Aykız'ın;
- "Acıkanlar yanına yara bandı alıp gelsin" diye bağırdığını duydu.

Semih'in çağrıya şaşırdığını fark eden Tayfun Reis;
- "Evlâdım sen ona aldırma...
Yemek çok güzel oldu, parmaklarınızı yiyeceksiniz diye lâtife yapıyor.

Hadi yemeğe geçelim" dedi

Hakikaten de yemek, tarif edilemeyecek kadar lezzetli ve pek bir güzel olmuştu.

Olta ile yakalanmış çinakop balıklarının her biri nerdeyse bir kilo gibi görünüyordu.

Aykız onları soğan suyu ile yıkayıp içlerine defne yaprağı doldurarak, kömür ateşinde pişirmişti.

Salata yapımında kullandığı malzemeler, yiyeni heyecanlandıracak kadar lezzetliydi.

Tayfun Reis;
- "Yediğin salatanın malzemelerinin hepsini bu sabah deden gönderdi, kendi malın gibi ye." dedi.

Aykız bunu duyduğunda; - "Bunun Çınar dedeyle ne alâkası var?" diye sordu Tayfun Reis'e.

Semih bir kere daha şaşkın şaşkın bakıyordu.

Aykız dedesini nereden tanıyordu ve ona sadece yakınlarının seslenmesine müsaade ettiği, Çınar dede diye hitap ediyordu?

- "Aykız dedenin en az senin kadar sevdiği ve torunundan ayırmadığı birisidir.
Semih oğlum şaşkın şaşkın bakma" dedi Tayfun Reis.

- "Aykız'ın hasta annesi, deden olmasaydı şimdi hayatta olamazdı.

Onca doktor ve ilaç masrafını, köyünüzde tedavi görürken karşılayan da dedendi

Aykız'ı da üzülmesin diye onunla oynayarak, teselli eden de yine dedendi" diye ekledi.

- "Evet, Aykız, aynen öyle bu genç Çınar Dede’nin öz torunu..."

Ortamda duygusal bir gerilim olmuştu ki, imdada orijinalini aratmayan ustalıkla mızıka üfleyen Hasan çavuş yetişti.

Hasan Çavuş’un dedesi Kore savaşında bulunmuş ve orada Amerikalıların çaldığı mızıkanın sesini çok beğenerek, o müzik aletini çalmayı öğrenmişti.

Daha sonra aynı beğeniye sahip oğluna da çalmayı öğretmişti.

Semih mızıkadan çıkan sese dikkat ettiğinde, orijinaline yakın ustalıkla "El Condor Pasa" ‘nın çalındığını duydu.

Ortam tekrar yumuşamıştı ve seçilen parça, insanların konuşmasına fırsat vermediği gibi, sadece güzel şeyler düşünmesine yol açan bir parçaydı.

Yenilen güzel yemeğin ardından, insanlara kartını veren ve çözümü zor durumlarda, kendisinden yardım isteyebileceklerini söyleyerek vedalaşan Semih ve Halil, eve dönüş yoluna koyulmuşlardı.

Semih;
- "Olay üstüne olay, umarım son bulmuştur.

Aksi takdirde ben de bir olay olmaya başlayacağım ve ben insanlarla değil, insanlar benimle uğraşmak zorunda kalacaklar." diye kendi kendine söylene, söylene eve vardılar.

Köşkün kapısından araba ile girdiklerinde, içeride pek çok tanımadıkları arabanın olduğunu ve insanların telaşlı bir halde koşuşturduklarını gören Semih;
- "Halil, rahat bir akşam umuduyla dua ederek geldim eve ancak, sanırım yeni bir macera arabadan indiğimizde bizi bekliyor.

Ne dersin inmesek de, gidip bir yerlerde ortalığın sakinleşmesini mi beklesek?" dedi

Sorunun bir cevabı yoktu ve Halil de zaten cevap vermedi.

Semih arabadan inerken;
- "Benim güzel Rabbim, mutlaka ki sen şu an kendine göre güzel bir şeyler yapıyorsun.

Elbette...

Ancak, biz sen değiliz be güzel Rabbim.

Ne olur bize kolay yolu göster ve dayanamayacağımız şeylerle bizi imtihan etme..." türünden dua ve iyi dileklerde bulunuyordu.

Kapıdan içeri girerken, annesinin hıçkırarak ağlama sesini duydu.

Annesi;
- "Nasıl olur?
Koca adam kimselere görünmeden nasıl birdenbire ortadan kaybolur?

En son odasındaydı diyordunuz, çıkarken kimseler görmemiş mi?
Binlerce kişinin yaşadığı bir beldeden bahsediyoruz ve siz bana herkese sorduk, duyan gören olmamış babanız kayıp diyorsunuz." diye ağlamayla karışık feryat ediyordu.

Ayten hanım, içeriye giren Semih’i gördüğünde, oturduğu yerden hiç bir şey söylemeden kollarını açtı.

Semih de hiç bir şey söylemeden yere çömelerek, annesine sarıldı ve omuzlarında ağlamasını izledi.

Semih'e sarılarak, ağlamak Ayten Hanım’ın biraz sakinleşmesini sağlamıştı.

Başını geri çekerek;
- "Deden iki gündür kayıp oğlum ve nerede olduğunu bilen de yok.

Sana ulaşmaya çalıştım tüm gün ama telefonun çaldı çaldı açmadın."

Semih;
- "Anne bizim de başımızdan türlü olaylar geçti, fark etmedim bile telefonun çaldığını.

Ancak şimdi önemli olan onlar değil dedem...

Sakince ne olduğunu bir inceleyelim ve sonra ne yapacağımızı düşünürüz." dedi.

Ancak incelemenin de bir faydası yoktu.
Çünkü incelenecek en ufak bir ipucu yoktu ortalıkta.

Tüm bunları konuşurken Semih'in telefonu çaldı.

Semih telefonda arayan numaraya baktı ama numarayı tanımıyordu.

- "Bu saatte tanımadığım numarayla uğraşamam" dedi Semih.

Ancak telefon susmuyor, çalmaya devam ediyordu.

Ayten hanım;
- "Oğlum belki önemli bir telefondur, deden bile olabilir neden açmıyorsun?" dedi

Semih, bir anlık düşünme ile annesinin haklı olduğuna karar verdi ve telefonu açtı.

Telefonda arayan kişiyi dinliyor ve
- "sizi almaya Halil'i gönderiyorum, lütfen onunla buraya gelin...

Ben gelmek isterdim ancak, annem biraz hassas durumda...
Onu yalnız bırakmak istemiyorum." diyordu.

Telefonu kapattığında Halil'e dönerek;
- "Halil hemen Tayfun reis ve Aykız'ı almak üzere rıhtıma gidiyorsun.

Dedem bize verilmek üzere onlara bir şey göndermiş." dedi.

Ayten hanım;
- "Oğlum Tayfun reis kim;
Aykız kim?
Deden neden bize doğrudan göndermemiş de bize versinler diye onlara göndermiş?
Ne göndermiş?"
diye peş peşe sorular sorarken, Semih annesini omuzlarından tutarak;

- "Anne lütfen sakin ol.
Zaten sen merak içinde kalma diye ben gitmedim ve onları almak için Halil'i gönderdim.

Ayrıca Tayfun reis dediğim, senin bana anlattığın dedemim kan kardeşi Ragıp Amca’dan başkası değil.

Aykız ise..." dedi ve bir defa yutkunup sustu.

Aykız'ı nasıl anlatacaktı annesine?

Ancak annesi cümlesinin devamını soracaktı ve o sormadan tamamlamalıydı cümlesini.

Ve bir hamlede ağzından;
- "Bugün görmeye gittiğim kız" cümlesi çıkıverdi.

Hırçın Kız 1.Kitap 8.Kısım için tıkla..

...