Hırçın Kız 1.Kitap 9.Kısım

Hırçın Kız 1.Kitap 9.Kısım
Hayatı boyunca, Çınar dedenin köy evi dışında başka bir evde uyumamıştı.
Hizmetli odasını gösterirken, ayıp olur diye etrafına bile bakmadan odanın kapısından içeri girivermişti.
Vakit çok geç değildi ve hizmetliler henüz uyumamış olmalıydılar.
Ne olursa olsun alt kata inip, onlardan bir bardak su istemeliyim diye düşünerek, yataktan kalktı ve kapıyı açarak, kafasını dışarı uzattı.
Bu kata merdivenlerden çıkarak gelmişlerdi fakat ne sağ tarafta, ne de sol tarafta merdiven göremiyordu.
Her halde merdivenlerle bağlantıyı bir kapı var ve geceleri kapıyorlar diye düşünerek, merdivene açılan kapının hangisi olabileceğini gözlemlemeye çalıştı.
Kaldığı oda orta kısımdaydı ve hem sağ tarafın sonunda iki kanatlı bir kapı vardı, hem de sol tarafın sonunda iki kanatlı bir kapı vardı.
Bunlardan birisi merdivenlere açılan kapıydı fakat hangisiydi?
Ondan önce Tayfun reise odası gösterilmiş ve Aykız da Tayfun reise iyi geceler demek için, kapısından başıyla selam verdiğinden geliş yönü de karışmıştı.
Sanırım sağ taraftan bu yana doğru geldik dedi kendi kendine
Yavaşça odasından dışarı çıkarak, sağ taraftaki iki kanatlı kapıya doğru yöneldi.
Kapıya yaklaştığında, loş ortamda bir kez daha etrafa bakındı ve geldikleri kapının bu olduğuna biraz daha emin oldu.
Yavaşça kapıyı açtı.
Kapıyı açtı fakat ortam karanlıktı ve merdiven lambasını aramaya koyuldu.
Elini duvarda gezdirirken, kaza ile merdivenlerden düşmemek için de, olabildiğince dikkatli hareket ediyor ve duvara sırtı yaslanmış vaziyette ilerliyordu.
Bir müddet ilerledi fakat duvarda merdiven lambasının anahtarına benzer bir şey yoktu.
Bir iki adım daha duvara yaslanarak atmıştı ki, bir anda arkasındaki duvar kayboldu ve kendini bir anda bir boşlukta buluverdi.
Sanırım merdivenden düşüyorum diye düşünerek, sert bir hamle ile merdivenin tırabzanlarına tutunmaya çalışırken, bir anda yükselen feryat ile donup kaldı.
Aynı merdiven boşluğunda bir başkası daha vardı ve imdat, biri bana saldırıyor diye bağırıyordu.
Ne yapacağını şaşırmış, donup kalmış bir vaziyette iken, birtakım telaşlı ayak sesleri duydu.
O an birileri gelmiş ve merdivenlerin lambasını yakmışlardı.
Henüz şaşkınlığını atamamıştı ki, karşısında Ayten hanım ve Tayfun reis duruyordu.
Fakat anlayamıyordu, bakışları hayret ve şaşkınlık doluydu.
Düştüğü yerden doğrulmaya çalışırken, yine az önceki feryadın sahibinin
- "Ah!" diye seslendiğini fark etti.
Bu fark etme ile birlikte pek çok şeyi de bir anda fark etti ve başı öne eğik, utancından kıpkırmızı bir halde
sadece
- "ben!" diyebildi.
Merdivenlerin diye girdiği kapı Semih'in odasının kapısıydı ve merdivenlerden düştüğünü sandığı yer ise duvarın içine gömme bir şekilde tasarlanmış Semih'in yatağıydı.
Şu anda da Semih’in üzerine kapanmış bir vaziyette duruyor, Semih'in elini ezdiği için de Semih
- "Ah!" demeye devam ediyordu.
Sadece;
- "Susadım ve mutfağa inmek için merdivenleri arıyordum." diyebildi.
Ayten hanım biraz da ne yapacağını bilemediğinden;
- "Hadi kızım gel odana da herkes uyusun." dedi
Onu alarak odasına götürdüğünde ışıkları açtı ve - "Bak kızım senin odanın içinde kapı var ve bu kapının ardında sana özel banyon var.
Banyonda öncesinde ve sonrasında ihtiyacın olabilecek her şey var.
Ayrıca bak karşı tarafta ufak bir buzdolabın da var.
İçinde ihtiyacın olabilecek her şey mevcut.
Hatta sıcak bir şey arzu edersen dolabın üzerinde kahve makinan ve su ısıtma aparatların ile rafında da her türlü bardağın da var.
Acıkma ihtimaline karşı, aperatif yiyecekler de örtülü kapağın içinde, yandaki masanın üzerinde duruyor.
Şimdi odanda tüm bunlar varken sen su içmek için mutfağa iniyordum da, kapıları karıştırdım da, merdivenden düşüyorum sandım da, lambalar yanınca merdiven yerine kendimi Semih'in yatağında buldum diyorsan..."
Tayfun reis bu noktada Ayten Hanım’ın cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden;
- "Ayten kızım gerçekten uyumamız gerekiyor.
Çınar kayıp ve biz de, herkes de bunun endişesini taşıyor.
Başka bir şey düşünmeden, hadi hepimiz artık yatalım" dedi ve Ayten hanımı alarak, kapıyı kapatıp Aykız'ın odasından dışarı çıktı.
Aykız gözlerini sımsıkı kapamış ve
- "Tanrım ne olur bu bir rüya olsun, rezil oldum, ah benim kafam, ah benim kafam..." diyerek kendine kızıyordu.
Fakat artık olan olmuştu ve bu olanların açıklanacak bir tarafı da yoktu.
Yaşadığı sarsıntı ile su içmeyi falan unutmuş bir vaziyette kendini yatağa attı ve başını da yastığın altına sokarak utanç içinde uyumaya çalıştı.
Bu esnada olaylar karşısında yaşadığı şoktan kurtulan semih, Aykız'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyor
ve kendi kendisine, gidip bir baksam mı diye düşünüyordu ki;
telefonuna gelen bir mesaj ile kendine geldi.
Telefonunu alıp mesajın kimden geldiğine baktığında annesinden geldiğini gördü.
Ayten hanım Semih'e çektiği mesajda, sanki aklını okumuş ve ne düşündüğünü bilen bir eda ile
- "Aklından bile geçirme!" yazmıştı.
Semih zaten olayların merkezinden kaçarken, mantıklı ya da mantıksız atacağı her adımın onu batıracağını fark ederek, yatağına yattı ve uykuyu beklerken de uyudu...
Daha sonra kapısına birisinin vurduğunu duydu Semih.
Saate baktı ve saat daha 03.45 ‘i gösteriyordu.
- "Hayırdır inşallah bu saatte kim acaba" diye düşünerek, yerinden kalktı ve kapıya yönelmişti ki Tayfun reisin;
- "Haydin millet, seher vakti oldu, günün ışımasına bir buçuk saat kaldı, yolumuz üç saat sürer anca varırız." diyerek, herkesi kaldırdığını anladı.
Yapacak bir şey yoktu ve her türlü konuşma bu noktadan sonra gereksizdi.
Kapıyı açtığında herkesin aynı mantık ile kalkmış olduğunu gördü.
Evham ve türlü türlü düşünceler yüzünden, zaten doğru dürüst uykuya dalamamış olan Ayten Hanım da kalkmış ve çayı demletip kahvaltıyı hazırlatmıştı.
Çok geçmeden herkes hazırlanıp kahvaltı masasına oturmuştu.
Hızlı ve pratik bir kahvaltının peşinden, telaşlı bir yola çıkış hazırlığı içine girdi herkes.
Ayten hanım, daha önceden beraberinde götürmek istediklerini hazırlatıp, arabasına yükletmişti ve şoförü ile kontrollerini yapıyordu.
Semih yanında ne götüreceğini bilememiş fakat yine de deprem çantasına benzer bir çanta hazırlatmış, içine ayrıca pusula, gazlı fener, gazlı çakmak vs. koydurtmuş olduğu çantayı Halil'e vererek, giyecek çantaları ile birlikte arabasına yükletiyordu.
Bu hazırlıkların tamamlanmasını takiben, Ayten Hanım arabasına bindi ve Ragıp amcası olan Tayfun reis de yanına oturdu.
Ayten hanım pencereyi açarak, Aykız'a da arabasına gelmesini işaret ediyordu ki Tayfun reis;
- "Ayten kızım neler düşündüğünü biliyorum ancak hem onlar genç, hem de Çınar dede bu meseleyi onların çözmesini
istediği için, Aykız ile Semih'e bir şeyler yolladı..
Önümüzdeki zamanda nelerle karşılaşacağımız da belli değil ve sen her defasında böyle heyheylenirsen, işimiz zor." dedi
Ayten hanım derin bir nefes aldıktan sonra;
- "Ah be baba, yine yaptın yapacağını ve benim kolumu kanadımı bağladın" diyerek, durumu kabullendiğini belli
etti.
Aykız ise, halen hangi arabaya bineceğini bilemediğinden, öylece durup bekliyordu.
Semih Aykız'a gelmesini söylemek için harekete geçme isteği içindeydi fakat Ayten Hanım engeline takılmamak için bunun doğal yollardan olmasını bekliyordu.
Bu beklemenin sonunda Ayten hanımın şoförü arabadan inerek;
- "Aykız hanım siz diğer arabaya binecekmişsiniz, lütfen" dedi.
Bunu işiten Halil çevik bir şekilde araçtan inerek, Aykız'a araca binmesi için kapıyı açtı.
Böylelikle, Semih'in beklediği şekilde olay doğal yollardan çözülmüş oldu.
İstanbul'dan Bursa Karacabey tarafına doğru en hızlı şekilde ulaşım için, uygun olan yol güzergâhını daha önceden aralarında kararlaştırmış olan şoförler, bir saatten biraz fazla sürede Bandırma'ya ulaşmışlardı bile...
Oradan sonra da en fazla kırk dakikalık bir yolları vardı.
Bu şekilde seri bir seyahat, Tayfun reisin çok hoşuna gitmiş, Ayten hanım ile eski günlerden konuşuyorlardı.
Semih ve Aykız cephesinde ise tamamen bir sessizlik hâkimdi.
Semih konu ile ilgili olabileceğini düşündüğü kişiler ile yolda iken telefonla konuşarak, köye ulaştıklarında orada olmaları için ricada bulunuyor, gerekli talimatları veriyordu.
